20 Aralık 2007 Perşembe

İçki Yasası- II


Icki Yasasi - II

Şehrin büyük marketlerinden biri olan “Market Basket"de eşimle birlikte alışveriş yapıyorduk. Tam kasaya gelmek üzereydik ki şarap raflarından birinde “Estancia Cabernet Savignon” marka şarap gözüme çarptı. Otelimizdeki şarap tanıtım gününde tattığım bu şarap bayağa hoşuma gitmişti. İki gün izinli oluşumu düşünerek güzel bir akşam yemeği için iyi bir fırsat diye düşündüm. Hemen bir şişe alarak kasaya geldim.

Sepetteki tüm ürünleri boşaltıp barkod cihazından geçiren kasiyer, sıra şaraba gelince hemen kimliğimi sordu. Yasayı bildiğim için gülümseyerek kimliğimi uzattım. Kasiyer şöyle bir göz attıktan sonra eşime döndü sizinkini görebilirmiyim dedi. O sıralarda eşim Amerika’da turist statüsünde olduğu için, Amerikan kimliği yoktu ve pasaportu da arabadaydı.

Kasiyere eşimin yaşının 21’den büyük olduğunu, Amerikan vatandaşı olmadığını, çok ısrar ederse arabadan pasaportunu getirebileceğini anlatmaya çalıştım. Fakat kasadaki kişi nuh diyor, peygamber demiyordu. Bu arada benim hoşgörümün yerini de yavaş yavaş öfke almaya başlamıştı.

İki yaşımdaki kızımı göstererek onunda kimliğini istermisiniz diye sordum. Gayet pişkin bir “No Sir” cevabı aldım. Peki şarap kalsın. Eşyaları arabaya yükledikten sonra eşimi de arabada bırakip, gelip alırım dedim. O zaman eşim burada olmadığı için herhalde yanımda olmayan eşimin de kimliğini sormazsınız diye alaycı bir şekilde konuşmaya başladım. Kasiyerin buz gibi cevapları beni daha da öfkelendiriyordu. Gene aynı tavırlarla “siz bilirsiniz beyefendi” deyip kestirdi attı.

Ben tabiki hırsla dediğimi yapıp, başka bir kasiyerden şarabı aldım. Elimde fiş, torbada şarapla tam çıkışa gelmiştim ki, kapıda eşimle karşılaştım. Oda gördüğümüz muameleden rahatsız olmuş, elinde pasaportuyla yaşını göstermek istiyordu.

Söylene söylene yürürken, halkla ilişkiler standındaki görevli müdür gözüme çarptı. Yanına gidip durumu açıkladım. Aslında amacım marketten çıkmadan durumu çözmekti. Çünkü dişarı bu şekilde çıkarsak, eşim kimliğini göstermedi diye abuk subuk bir sürü sorun yaşayabiliriz diye düşündüm.

Görevli müdürün tavri kasiyerden pek de aşağı kalır gibi değildi. Konuya başlar başlamaz, elimdeki poşeti istedi. Nedenini sorunca eşinizin kimliği yok dedi. Pasaportunu gösterdim. Amerikan kimliğinden başka birşey kabul etmiyoruz dedi. Bu cümle bardağı da, beni de taşıran son damla olmuştu. Eşimin, pasaportunda görüldüğü gibi, ülkede turist olarak bulunduğunu, Amerikan vatandaşı olmadığı için Amerikan kimliği olmadığını, turist statüsünde birine ülkenizin kimlik vermediği için bizim de kimlik alamadığımızı tatlı sert anlatmaya çalıştım. Gerçi ok yaydan çıkmıştı artık…

Müdür aynı teraneyi “yasalar böyle emrediyor aksi halde firmamızın likör lisansını kaybetme ve $10.000 ceza ödeme ihtimali var” gibi saçmalıklarla süsleyince, öfkemden de pay alma hakkını kazanmıştı.

Ona bir barda barmen olarak çalıştığımı, söylediği şeylerin hepsinin birbirini tutmayan ve ne yapacağını bilmeyen bir müdürün saçmalığından ileri gitmediğini Türk usulü, biraz da vucüt dilini kullanarak anlatmaya başladım.

Bu aşamadan sonra bende de kibarlık kalmamıştı. Bu ülkede sadece Amerikan vatandaşları mı içki içebilir? Bu saçmalığı dünyanın hiçbir yerinde görmedim? diye bağıra bağıra marketi terkettim.

Sonradan danıştığım tüm Amerikan vatandaşı arkadaşlarımdan “Böyle saçma şey olur mu?” tepkisini aldım. Onlarda olanlara anlam verememişti. Hepsinin ortak cevabı “Irkçılık” oldu. Hiçbir Amerikan vatandaşına yapamayacakları bir muamele ile karşı karşıya kalmıştım. Hatta dava etmemi o kadar tavsiye ettiler ki, bir ara ciddi ciddi düşünmeye bile başlamıştım.

Bu olaydan bir hafta sonra resepsiyonda çalışan bir Amerikalı arkadaşında başına benzer bir olay geldi. Yirmi yaşlarında iki kız, iki erkek arkadaş gece restorandan eve dönüyorlarmış. Arabayı kullanan bizim arkadaş, bir yerde durup, bir şişe içki almış. Arabaya bindiğinde, yasayı bilmediğinden, içkiyi arka koltuğa koyup az ilerdeki evine doğru yola çıkmış. Gerçi çeyrek mil bile gidemeden bir polis tarafından durdurulmuş.

Tabiki arabada kapalı da olsa içki bulundurmak yasak. Arabadaki dört gençten sadece birinin yaşı 20 (içki içebilme yaşı olan 21’ den küçük). Diğer üçü 21’den büyük. Bilin bakalım ne olmuş? Benim aklıma ilk gelen, (Amerikan vatandaşı oldukları için) polis abilerinin biraz nasihat ettiği sonra da içkiyi ellerindan alarak evlerine gönderdiği şeklindeydi.

Dört kafadar tutuklanmışlar. O geceyi karakolda geçirmişler. Arabada içki bulundurmak, reşit olmayan birinin içki içmesinde aracı olmak, polise karşı direnmek ve hakaret etmekten mahkemeye sevk edildiler.

Bu arada okuyunca hernekadar trajıkomik gelse de bu ufacık detayın kişilere neye malolduğunu bir hatırlatayım. Her şeyden önce berbat bir gece geçiriyorsunuz. İnanın Amerika’da da olsa karakolda olmak hiç de eğlenceli değil. Kesinlikle aşağılandığınızı hissediyorsunuz. Büyük ihtimalle ertesi günü işe gidemeyeceksiniz. Tabi ki mahkeme günü de. Mahkemede kesinlikle bir avukata ihtiyacınız var. Bunun gibi ufak bir dava için bile, avukatlık ücreti (şanslıysanız ve çevreniz varsa) $2000’dan başlıyor. Herşeyin yolunda gitmediğini, davanın uzadığını, sosyal topluma uyum kurslarına gitme mecburiyeti konulacağını, tüm bunların kişisel kayıtlarınıza geçeceğini bir düşünün.

İnanin ki hiç de eğlenceli değil…

Ümit Palabıyık
Temmuz 2003
umit@palabiyik.info

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder